13 Ağustos 2010 Cuma

Göç Yolları Ayşe Kamışlı Uçuşu #6

Hindistan'daki maçı izlemek en büyük isteğimdi. Trenden iner inmez Delhi'ye doğru kanatlarımı çırpmaya başladım. Delhi'ye geldiğimde ise gözüme maç ile ilgili kocaman bir ilan çarptı, aynen şöyleydi:



Kanım donmuştu. Futbolcular yerini kurşun askerlere bırakmış, alınlarındaki kırmızı nokta yerini kanayan bir yaraya bırakmıştı. Simon Kuper'in dediği "futbol asla sadece futbol değildir" lafı doğruydu ancak futbol bir savaş değildi. Şu bir gerçekti ki savaş burada da bitmemişti İngiltere'de gördüğüm o suskun çocuklar burada da vardı sadece renkleri farklıydı. Midem bulanmaya başlamıştı, hayatımda ilk kez kusma isteğim gelmişti, uzaklaşmalıydım. Futbolun sadece oyun olduğu bir yere gitmeliydim, tam o sırada üzerinden geçtiğim bir çarşı bana Beşiktaş'ı hatırlattı, taraftarlarının sesi bizim yuvalarımıza kadar gelen o yere uçmalıydım ve yola koyuldum. Oraya uçarken aşağıda aksak ama emin adımlarla yürüyen gözlüklü, zayıf ve kel bir adam bana güç vermişti. Bu güç beni boğaza yani Beşiktaş'a kadar uçurabilirdi.

Hayatımdaki en umut dolu uçuşlardan birinin sonunda bir tekne içinde şarkılar ve şiirler söyleyen gençleri görünce boğaza geldiğimi anladım ve hemen yanlarına kondum.

sonrası: Portfolio V

Göç Yolları Portfolio Yaratıcı Reklamcılık Okulu öğrencilerinin yürüttüğü bir ortak hikaye projesidir. Daha fazla bilgi için gocyollari-yuva.blogspot.com

11 Temmuz 2010 Pazar

her iki güne bir kitap: oğullar ve rencide ruhlar

                                            

Zıpçıktı Cafer sonrası artık Türkiye yeni bir çocuk kahramana sahip; Alper Kamu. 5 yaşındki bu süper kahraman Dostovevski okuyan felsefeyle yakından ilgili ve aşırı meraklı bir küçük dev.

Küçük bir çocuğun yaşantısından başlayan kitabın bir anda polisiye bir romana dönmesi de ayrı bir heyecan yaratıyor oldukça sürpriz bir şekilde sonlanan cinayeti ve kitabın sonundaki mektup ile beni oldukça şaşırtan ve duygulandıran bu kitap Modern Türk Edebiyatının çok başarılı eserler verebildiğinin bir göstergesi.

Benimde oğlum böyle olsa keşke dedirten Alper Kamu'nun yaratıcısı olan Alper Canıgüz'e de buradan selam olsun.

her güne bir film: lolita



Geleceği oldukça parlak olan bir yazarın Lolita diye bir 15 yaşındaki bir kızla tanışmasıyla değişen ve çöken hayatının anlatıldığı bir film bu.


Benim gibi kolay kolay duygulanamayan bir insanı bile sonunda ciddi bir üzüntüyle yerinden kaldırmış çok başarılı bir başyapıt daha.


IMDB puanı 7.7 ama benim puanım 8, izlemeniz şiddetle tavsiye edilir.

her iki güne bir kitap: simyacı

"dünyanın ruhu insanların mutluluğuyla beslenir. ya da mutsuzluklarıyla, arzuyla, kıskançlıkla. kendi kişisel menkıbe'sini gerçekleştirmek insanların biricik yükümlülüğüdür. her şey bir ve tek şeydir. ve bir şey istediğin zaman, bütün evren arzunun gerçekleşmesi için iş birliği yapar."



Bu lafın bir özeti aslında kitap. Kişisel istekleri doğrusunda sürekli yeni şeyler yaşayan bir çobanın hazinesine giden yolculuğu Coelho'nun müthiş akıcılığıyla su gibi gitmekte.


Kitapta 3 dinin sembollerinin de kullanması ayrıca dikkatimi çekti. Bir günde okunacak kitabı okumakta oldukça geç kalsam da siz aynı hataya düşmeyin, alın ve okuyun.

her iki güne bir kitap: Dönüşüm


Gregor Samsa, korku dolu rüyasından uyandığında yatağında kendini bir böceğe dönüşmüş olarak bulur. Yeterince çılgın bir giriş değil mi?

Kafka'nın bu sayfa olarak az ama konu olarak oldukça yoğun kitabı olan Dönüşüm (die verwandlung) daha önce Kafka okumamış olanlar için başlangıç açısından oldukça sürükleyici bir kitap.

Emperyalist yapının bir aile içine nasıl sindiğini böceğe dönüşen bir adam şeklinde okumak sizi oldukça etkileyecek. Bir oturuşta okunacak bu kitabı okumayan kalmasın dileğiyle.

her güne bir film: the shining


Gerilim, heyecan ve Kubrick. Yeterince heyecan verici bir üçleme sanırsam. Aklı başında bir aile babasının nasıl bir psikopata dönüştüğünü görmek için kesinlikle izlenmesi gereken bir film.

Çocuk oyuncu Danny'nin hayali arkadaşı ile yaptığı sohbetler ve üstün zekası, annesini oynayan Shelly Duwall'in korkuyu çok iyi bir şekilde izleyiciye yansıtması ve tabii ki Jack Nicholson.

IMDB Puanı 8.5 benimki de aynen öyle. Saçma sapan efektler olmadan gerilmek isteyen herkese bire bir.

"Honey i'm home"

her güne bir film: citizen kane

Sene 1941 daha 2. dünya savaşı olmamış, dönem filmlerinin çoğu hala eski tip ve yaratıcılıktan uzak. İşte Orson Welles diye bir dahi çıkıyor ve tanınmamış oyuncuların çoğunlukta olduğu bir ekiple bir tarih yazıyor, "Citizen Kane".

Filmin konusu bir çok Türk Filminde görülebilen zengin ve yalnız adam teması ama filmin çekildiği seneyi ve çekim kalitesini görünce bu filme neden asrın en iyi filmlerinden biri dendiğini anlayacaksınız. Rosebud'un ne olduğunu görünce ise içinizden bir vay be diyeceksiniz.

IMDB puanı 8.6, benim de puanım ortalamayı bozmamak için aynı. Güzel bir nostalji için kesinlikle izlenmesi gereken bir başyapıt.